Sukuk nedir?
Faizsiz finans kuruluşları için muhasebe ve fıkıh standartları yayınlayan uluslararası bir kuruluş olan İslâmî Finans Kuruluşları İçin Muhasebe ve Denetleme Kurumu / AAOIFI (www.aaoifi.com) faizsiz tahvil de denilen sukuk için şu tanımı yapmaktadır:
“Yatırım sertifikaları (sukuk), mevcut mal (ayn), menfaat veya hizmet ya da belirli / mevcut bir proje veya özel bir yatırım faaliyeti halinde bulunan varlıklar üzerinde şayi ortak mülkiyeti ifade eder şekilde ve birbirine eşit değerde ihraç edilen sertifikalardır.”[1]
“Kiradaki varlıkların aslına malik olmayı sağlayan sukuk, varlıkların menfaatlerine malik olmayı sağlayan sukuk, hizmet paketine malik olmayı sağlayan sukuk, murâbaha akdine dayalı sukuk, selem akdine dayalı sukuk, istisna akdine dayalı sukuk, emek – sermaye / mudârabe ortaklığına dayalı sukuk, sermaye / müşâreke ortaklığına dayalı sukuk, yatırım vekâletine dayalı sukuk, müzâraa ortaklığına (zirâat ortakçılığı) dayalı sukuk, müsâkât ortaklığına (bağ – bahçe ortakçılığı) dayalı sukuk, muğârase ortaklığına (ağaç dikip yetiştirme ortakçılığı) dayalı sukuk.”[2]
Ülkemizde ise bu konu Kira sertifikaları (icare sukûk) özelinde gündeme gelmiş ve tartışma konusu olmuştur.
Kira sertfikası (sukuk) işleminin işleyişi nasıldır?[3]
Kira sertfikası (sukuk) işleminin işleyişi nasıldır?[3]
Kısaca söylemek gerekirse kira sertifikası işleminde kaynak kuruluşun varlıklarını belirli bir süre sonra geri alma vaadiyle satıp ilgili süre boyunca kiralaması söz konusu olmaktadır.
İşlem süreçleri aşağıdaki gibidir:
1. Kaynak kuruluş bazı varlıklarını (mevcut mal, leasing varlıkları, kullanım hakkı, hizmet) kurulan bir şirkete (SPV, VKŞ) satıyor / devrediyor.
2. Varlıkları alan şirket (SPV) bunları, değeri eşit parçalara bölüyor ve her parça için üzerinde değeri yazılı bir sertifika çıkarıyor.
3. Bu şirket daha sonra ilgili sertifikaları yatırımcılara satıyor.
4. Elde edilen satış bedeli kaynak kuruluşa veriliyor.
5. SPV bu varlıkları yatırımcılar adına kaynak kuruluşa kiraya veriyor ve kaynak kuruluşun ödemiş olduğu kira ücretlerini hisselerine göre sertifika sahiplerine ulaştırıyor.
6. Kaynak kuruluş kiracı olarak belli bir süre sonunda ilgili varlıkları geri alma vaadinde bulunuyor.
7. Süre sonunda kaynak kuruluş sattığı varlıkları geri alarak süreci sona erdiriyor (Tasfiye / itfa aşaması).
SONUÇ:
1. Kaynak kuruluş nakit ihtiyacını karşılayarak likit hale geliyor.
2. Yatırımcılar bu yöntemle faiz geliri yerine baştan miktarı ve artış oranı belli kira geliri sağlamış oluyor.
3. Süre sonunda kaynak kuruluş varlıklarını geri alıyor ve böylece varlıklarının kesin satışlarda olduğu gibi tamamen elinden çıkması yerine belirli bir süre geri alınması suretiyle uhdesinde kalmasını sağlıyor.
4. Yatırımcılar süre sonunda ayrıca sermayelerini kurtarmış oluyor.
Burada Karşımıza Çıkan Fıkhî Sorular / Sorunlar Şunlardır:
1. Bir varlığı burada belirtildiği gibi belirli bir süre sonra geri alma vaadiyle satmak, satın almak, kiralamak ve kira gelirinden faydalanmak caiz midir?
2. Tasfiye / itfa döneminde varlıkların geri alınması sırasında uygulanması gereken satış fiyatı ilk satış bedeliyle aynı (nominal fiyat) olabilir mi?
3. Sukuka dayanak oluşturan varlık sepeti içerisine alacaklar dahil edilebilir mi?
1. SUKUK İHRACININ FIKHÎ HÜKMÜ
Kira sertifikası uygulaması özü itibariyle sonraki dönem Hanefî fıkıh kitaplarında ve Mecelle’de (madde. 118,119, 396-403) yer alan geri alma şartıyla satıma (bey’ bi’l-vefa / vefaen satış) ve kiralama şartıyla aynı şekildeki satıma (bey’ bi’l-istiğlal / istiğlâlen satış) benzemektedir. Bu satış şekilleri asırlardan beri tartışılmış, caiz görenler yanında görmeyenler de olmuştur. Hatta bu satış türleri caiz görenlerin görüşleri esas alınarak geniş bir uygulama alanı bulmuştur.[4]
AAOIFI Fıkıh Kurulu yatırım sertifikası ihraç işlemlerinin caiz olduğunu belirtmektedir:
“5/1/1- Elde edilecek arz gelirini, İslâm hukukunun onayladığı herhangi bir meşru akde dayalı olarak işletmek ve yatırımlarda kullanmak amacıyla, yatırım sertifikaları ihraç etmek câizdir.”[5]
Uluslararası İslâm Fıkıh Akademisi de İslam Hukukuna göre caiz kabul edilen herhangi bir akde dayalı olarak sukuk ihraç edilmesine cevaz vermektedir.[6]
2. SUKUK VARLIKLARININ NOMİNAL DEĞERLE GERİ ALINMASI VAADİ
AAOIFI Fıkıh Kurulu’nun Şubat 2008’de aldığı kararlardan birisi şöyledir:
“Madde 5: Emek sahibi girişimci ortak (mudârib) veya müşâreke akdi ortağı (şerîk) ya da ücretli vekil olmaması şartıyla, kiracının (müste’cir), kira akdine dayalı olarak menkulleştirilen varlıkları sukukun itfa tarihinde nominal değeri ile geri satın alacağı taahhüdünde bulunması caizdir.”[7]
Bu madde dikkat edilirse kiracının itfa tarihinde varlıkları nominal değeri ile geri satın alma vaadinde bulunmasının caiz olduğunu ifade etmektedir. İlgili kuruluşun Sukuk hakkında yayınladığı Standart 17’de yer alan ve sukuk ihraç eden tarafın sukuk konusu varlıkları nominal değeri ile geri alma vaadini düzenleyen 5/2/2 nolu madde ile Şubat 2008’de yayınlanan rapordaki Madde 5 birbirine karıştırılmamalıdır. 5/2/2 nolu madde şöyledir: “İkincil piyasalarda işlem görmesi câiz olan sukuk türlerini ihraç eden tarafın izahnamede, ihraç tamamlandıktan sonra kendisine arz edilecek sertifikaları piyasa değeri ile geri satın almayı taahhüt etmesi câizdir. Ancak sertifikanın nominal değeri ile geri satın alınacağı vaadinde bulunmak câiz değildir.”[8]
Dikkat edilirse 5/2/2 nolu madde kiracının geri alımını değil ihracı yapan tarafın geri alımını düzenlemektedir.
Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi de 13 – 18 Eylül 2012 tarihinde Cezayir’de yapılan 20. dönem toplantılarında AAOIFI ile aynı doğrultuda kararlar almıştır. 20. Dönem kararlarında kiracının geri alımı konusuna değinilmemiş ancak “Emek sahibi girişimci ortak (mudârib) veya müşâreke akdi ortağı (şerîk) ya da vekilin menkulleştirilen varlıkları sukukun itfa tarihinde nominal değeri veya başlangıçta belirlenen bir bedel karşılığında geri satın alacağı taahhüdünde bulunması caiz değildir. Çünkü bu durumda sermaye garantisi verilmiş olmakta veya peşin para karşılığında vadeli olarak daha yüksek tutarda bir para alınmaktadır.”[9]
3. SUKUKA DAYANAK OLUŞTURAN VARLIK SEPETİ İÇERİSİNE ALACAKLARIN (BAŞTA MURABAHA ALACAKLARI OLMAK ÜZERE DİĞER ALACAKLAR) DAHİL EDİLMESİ
AAOIFI Fıkıh Kurulu’nun Şubat 2008’de aldığı kararlardan birisi varlık sepeti içerisinde alacakların bulunması durumunu düzenlemektedir:
“Madde 2: İkincil piyasalarda işlem görebilen ve tedavül kabiliyeti olan yatırım sertifikalarının, sırf alacakları / borçları temsil etmesi caiz değildir. Ancak bir ticârî veya finansal kuruluş tüm varlıklarını veya sahibi bulunduğu bir portföyü sattığında alacaklar / borçlar da asaleten değil fakat mevcut mallara ve menfaatlere bağlı olarak devrediliyorsa, menkul kıymetler hakkında yayımlanan 21 numaralı standart kararlarda verilen ölçüler dikkate alınarak satışa sunulan varlıklar menkulleştirilebilir.”[10]
Fıkıh Kurulu’nun atıfta bulunduğu 21 numaralı standartta yer alan metin şöyledir:
“3/19- Eğer şirketin varlıkları mal, menfaat, para ve alacaktan oluşuyor ise hisse senetlerinin alım satımının hükmü, şirketin faaliyet alanı ve kuruluş amacına göre değişir. Eğer şirketin kuruluş amacı ve ana faaliyet alanı mallar, menfaatler ve haklar üzerine ise, hisse senetlerini alıp satmak sarf (döviz alım satımı) ya da alacaklar üzerinde tasarrufta bulunma hükümlerine riayet gerekmeksizin câizdir. Ancak bunun için malların, menfaatlerin ve hakların piyasa değeri, şirketin toplam varlığının yani mal, menfaat, hak, para ve para hükmündeki varlıklarının (para hükmündeki varlıklara örnek olarak şunları verebiliriz; başkalarındaki alacaklar, başka bankalardaki cari hesaplar, alacağı temsil eden vesaik) % 30’undan aşağı olmamalıdır. Bu şart gerçekleştiği takdirde nakit ve alacakların miktarına bakılmaz; çünkü onlar şirketin faaliyet alanı ve kuruluş amacına tabi kabul edilirler.”[11]
Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi 13 – 18 Eylül 2012 tarihinde Cezayir’de yapılan 20. dönem toplantılarında genel olarak menkul kıymetlerin farklı varlık türlerini temsil edip etmemesine göre ikincil piyasalarda işlem görmesi konusunda şu kararları almıştır:
“1. Menkul kıymetin temsil ettiği varlıklar tamamen nakit ve alacaktan ibaret ise ikincil piyasalardaki işlemlerde sarf akdi ile alacağın satışı konusundaki hükümler uygulanır.
2. Menkul kıymetin temsil ettiği varlıklar mevcut mal, menfaat ve haklardan oluşuyorsa bu durumda anlaşılan bedel üzerinden ikincil piyasalarda satışı / tedavülü uygundur.
3. Menkul kıymetin temsil ettiği varlıklar nakit, alacak, mevcut mal, menfaat ve haklardan oluşuyorsa bu durumda şu ihtimaller söz konusu olur:
a. Nakit ve alacak halindeki varlıklar, asıl kabul edilebilecek bir varlığa tabi ise ve menkul kıymet asıl varlık üzerindeki mülkiyeti de içeriyorsa bu durumda nakit ve alacak halindeki varlıkların oranına bakılmaksızın söz konusu menkul kıymetlerin tedavülü caiz olur.
b. Nakit ve alacak halindeki varlıkların asıl kabul edilebilecek bir varlığa tabi olmaması veya menkul kıymetin asıl varlık üzerindeki mülkiyeti temsil etmemesi halinde hangi tür varlıkların daha ağırlıklı olduğu dikkate alınır ve buna göre hüküm verilir.” [12]
İslam Fıkıh Akademisi bu karar metninde, dikkate alınması gereken ağırlıklı oluş oranı konusunu bir sonraki dönem toplantılarına ertelediğini belirtmektedir.
SONUÇ
Bu ölçüler dikkate alındığında normal sukuk işlemi caiz olduğu gibi sukuka dayanak oluşturan varlıklar içerisinde alacakların bulunması da caizdir. Yukarıda bahsi geçen AAOIFI ve Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi adlı kuruluşların görüşlerini esas aldığımızda şu sonuçlara ulaşırız:
1. Her iki kuruluş da sukuka dayanak oluşturan varlık sepeti içerisinde bulunan mal, menfaat ve hak şeklindeki varlıkların; para ve para hükmündeki varlıklardan daha fazla olması durumunda sukuk ihracına müsaade etmektedir. Burada uluslararası kuruluşlar ve fıkıh kurulları arasında bir ittifak olduğu görülmektedir.
2. Para ve para hükmündeki varlıkların; mal, menfaat ve hak şeklindeki varlıklardan daha fazla olması halinde ise görüş ayrılıkları ortaya çıkmaktadır. Bu noktada AAOIFI ve AAOIFI standartlarını esas alan Danışma Kurulları şöyle düşünmektedir: “Şirketin faaliyet alanı ve kuruluş amacına tabi olması şartıyla şirkete ait malların, menfaatlerin ve hakların piyasa değeri, şirketin toplam varlığının % 30’undan aşağı olmadığında para ve para hükmündeki varlıkların şirkete ait mallar, menfaatler ve haklarla birlikte sukuklaştırılması mümkündür.
Çünkü Katılım Bankalarının kuruluş amacı ve ana faaliyet alanı para satmak değil mallar, menfaatler ve haklar üzerinden finansman sağlamaktır.”
KİRA SERTİFİKALARI (SUKUK) NEDİR?
Sukuk, sak kelimesinin çoğuludur ve eşit değerli sertifikalar anlamına gelmektedir. En basit şekliyle sukuk bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını göstermektedir. Sukukta yer alan hak-iddia sadece nakit akışı hakkı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır. Bu, sukuku tahvil ve bonodan farklılaştırmaktadır. Geleneksel borçlanma araçları faiz taşıyan menkul kıymetlerden oluşurken, sukuklar temel olarak varlık sepetinde sahiplik hakkından oluşan yatırım sertifikalarıdır. Bölünmez hisselerle sahiplik yetkisini temsil ederler ve faizsiz bono olarak tanımlanmaktadır. Faizsiz bono olarak tanımlanmasının nedeni, dünya üzerinde şu ana kadar ihraç edilen sukukların tahvil-bonolar gibi sabit getiri vermesinden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar birçoğunda getiri garanti edilmese de, bir varlığa dayalı olarak çıkarılsa da, çoğunlukla getirinin sabit olması ve dolayısı ile sukuk fiyatının hesaplanmasının tahvil-bono gibi olması böyle ifade edilmesine yol açmıştır. Ancak faiz ile özdeşleşmiş bono kelimesinin bu ürün ile kullanılmasının, katılım bankacılığı prensipleri açısından çok tartışma yaratacağı açıktır. Bununla birlikte sabit getiri, faiz taşıyan bonolara İslam hukukunda izin verilmemiştir. Bu nedenle sukuk, faiz ödemeyi veya faiz masrafı yüklemeyi yasaklayan, sektördeki danışma kurulu üyeleri tarafından icazet verilmiş, İslami hukuku prensiplerine uygun menkul kıymetlerdir.
Sukuk ilk olarak alış-veriş ve diğer ticari faaliyetlerden kaynaklanan finansal yükümlülükleri gösteren bir kâğıt olarak orta çağda daha çok Müslümanlar tarafından kullanılmıştır. Günümüz sukuku geçmişte kullanılan bu sukuktan farklıdır. Sukuk, ilgili varlığın değeriyle orantılı oluşturulan sertifikalar aracılığıyla varlığın mülkiyetinin geniş yatırımcı kitlesine transfer edildiği bir süreç olan seküritizasyona benzemektedir.
Sukuk ile Bono Arasındaki Farklar
Bono: ihraç edenin faiz ödemeyi kabul ettiği ve belirtilen vadede bono sahibine anapara ve getiri/faiz ödemesini taahhüt ettiği bir borç sertifikasıdır.
Sukuk :
- Sukuk bir borç enstrümanı değildir; temelinde mutlaka bir dayanak varlık bulunmaktadır. Sertifika sahibine dayanak varlıktan doğan gelirden istifade etme hakkını tanır. Gelir, faizsiz bankacılık prensiplerine uygun olan varlıklardan elde edilir (örneğin, gayrimenkulün kiralanması).
- Sukukta yatırımcılar bir yatırım projesine katılarak riski beraber üstlenmektedir.
- Sukuk da bono gibi kote edilir, derecelendirilir ve beher sertifika fiyatını alır.
Tablo : Sukuk-Bono arasındaki farklar
Kira Sertifikası | Bono | |
---|---|---|
Özü | Borç değildir, belirli varlık/proje/ hizmetlerde yatırımcıların bölünmez hisselerini ve haklarını temsil eder. | İhraç edenin borcudur. |
Dayanak* | Minimum %51 maddi varlıklara dayanır. Proje, dayanak varlık veya bir hak/hizmet üzerinde yatırımcıya mülkiyet hakkı tesis eder. | Gerekli değildir. Genelde dayanak varlık olmadığı için teminata bağlanmamıştır. Alacaklılar alacaklarını doğrudan borçludan talep ederler. |
Teminat | Yapılandırılmış ek teminatların yanı sıra temel varlıklarda veya projelerde sahiplik hakları ile teminatlandırılmıştır. | Genellikle teminatsız senetlerdir. |
Anapara ve Gelir | İhraç eden tarafından garanti edilmez. | İhraç eden tarafından garanti edilir. |
Amaç/ Prensip | Faizsiz Bankacılık Prensiplerine uygun amaçlar prensipler dahilinde ihraç edilirler. | Herhangi bir amaç için ihraç edilebilirler. |
Sertifika sahiplerinin riskleri | Sertifika sahipleri temel varlıkların/projelerin performansından payları oranında etkilenirler. Ayrıca borçlunun performansıda sukuk ödemelerini etkileyebilir. | Bono sahipleri dayanak varlık söz konusu olmadığı için dayanak varlığın performansından değil sadece Borçlunun finansal durumundan etkilenirler. |
İhraççı | sermaye şirketi veya tacir niteliğini haiz gerçek veya tüzel kişilerin bir araya gelerek ve malvarlıklarını birleştirmek suretiyle yazılı bir sözleşmeye istinaden oluşturdukları adi ortaklık | kamu ve özel hukuk tüzel kişileri. |
* %51’lik varlığa dayandırılması oranı 2.el kira sertifikası piyasasında önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu oran sağlandığında, bu sukuk ikince el piyasasında işlem görebilir ve likide çevirebilme olanağı vardır. Bu işlem kira sertifikaları piyasasının derinleşmesine katkı sağlar, yatırımcı açısından piyasada çok büyük dalgalanmalar olmadığı sürece elde tuttuğu oranda karını alıp kira sertifikasından çıkabilme olanağı sağlamaktadır. %51’lik oran sağlanmadığında yatırımcıların bu sukuk türüne yatırım yapmakta imtina edebilir, çünkü bu sukuk türüne 2. El piyasasında alım satımın mevcut piyasada uygulanan fıkhi yorum çerçevesinde onay verilmemiştir AAOIFI (Accounting and Auditing Organization for Islamic Financial Institutions) yaptığı son güncelleme ile bu oranı %51’den %33’e düşürerek uygulamaya koymuştur. Türkiye’de %51 varlık, %49 murabaha ya da commodity murabaha yapılmasına bazı danışma kurulları izin verebilirken, %1’lik orana karşı çıkan danışma kurulu üyeleride mevcuttur. Bu oransal bazda fıkhi tartışma sürmekte olup, hem Türkiye’de hem de dünyada bir görüş birliğine varılmış değildir. Sukuk ihraç eden kuruluşların bünyesinde muhakkak varlık bulunduryor olması gerekliliği ihraççı sayısının ve ihraç tutarlarının sınırlanmasına neden olmaktadır. Ayrıca bazı danışma kurulu üyeleri %100 murabaha sukuku ihraçlarına izin vermiş olsalar dahi, bu sukukların 2.elde alım satıma konu olmasına olumlu görüş vermemekte, vade bitimine kadar beklenilmesi gerektiğini savunmaktalardır.
Ayrıca yukarıda ki tablo ülkemizde uygulanan kira sertifikası türleri için geçerli bir tablo olup, varlığa dayalı sukuk türleri için geçerlidir. Dünyada çok yaygın olan sukuk türü herhangi bir varlığa dayalı(asset backed ) olmayıp, varlık temellidir (asset based).
Sukuk ihraç eden kuruluşlara baktığımızda; devlet, reel sektör, bankalar gibi kamu ve özel sermaye şirketleri ile adi ortaklıklar her türlü sukuku ihraç edebilirler (Tebliğ m.3/ğ). Adi ortaklıklar bono ihraç edemeyip sukuk ihraç etmesi, mevcut hukuk uygulamasında yasal otorite sukuku farklılaştırmıştır. Diğer tüm tüzel kişilikler bono ihraç edebildiği gibi sukukta ihraç edebilecektir. İhraç eden kuruluşun yapacağı sukuk ihracı, sukukun detaylarına ve sözleşmelerine bakılarak fıkhî boyutta değerlendirmeye tabi tutulur. Fıkhî boyutta herhangi bir engel yoksa her türlü kamu kurumu ve özel kuruluş sukuk ihraçlarını gerçekleştirebilirler.
İktibastır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder